Yıllardır her insan gibi hayatın anlamına dair kafa yorar dururum. Fakat bazı noktalara gelince gerçekten tıkanıyorum. Ne gibi diyecek olursanız, ilahi adalet gibi… Evet, bu konuda bazen gerçekten tıkanıyorum.
Çünkü tecelli etmesi bazen gerçekten insan ömrü baz alındığında uzun sürüyormuş gibi geliyor. İnsan da bu ya, haliyle kendisine yapılan kötülük karşılık bulsun istiyor. Ya yapılan kötülüğü herkese anlatarak duyurmayı, paylaşarak rahatlamayı ve kendini haklılığını kanıtlamaya çalışıyor ya da içine atarak ve sabrederek ilahi adalet denen şeyin tecelli etmesini bekliyor. Siz bir sır vereyim mi?
İlk seçeneği seçerek mutlu olanı pek görmedim. En azından kendi çevremde görmedim. Çünkü uğradığın haksızlığı ne kadar çok insana anlatırsan konu o kadar dağılıyor ve kulaktan kulağa şekil değiştiriyor. Anlattığın insanların yarısı seni haklı bulursa yarısı da diğer insanın tarafını tutuyor. Eee ne de olsa herkesin düşünce yapısı kendine. Ne demiş atalarımız?
“Akılları pazara çıkarmışlar, herkes kendi aklını satın almış.” Yani herkes kendi aklını beğeniyor ve olayları kendine göre yorumluyor. Herkes kendini ya da kendi haklı bulduğunu destekliyor. Bu yolu seçince insan gerçekten çok yıpranıyor çünkü derdini anlayacak insan sayısı çok az. Çünkü “bir insanın seni anlayabilmesi için seninle aynı yollardan geçmesi gerekir.”
Bir sır daha vereyim mi? İkincisini seçip mutlu olanı da görmedim. Çünkü hayat uzun, adaletin terazisi hassas. Tecelli ederken evrendeki bütün değerleri ve senin bunun tam olarak neresinde durduğunu ve neyi hak ettiğini iyice ölçüp biçiyor. Bu da bazen insan ömrü göz önüne alındığında hemen tecelli etmemesine yol açıyor.
Ve evet… İnsan bazen tecelli ettiğine şahit olamadan bu dünyadan göçüp gidiyor. Bu da insanın yüreğini bir matkap gibi deliyor. Yani yaptığı yanına kâr kaldı mantığı insanın moral olarak çökmesine ve ruhunun yara almasına sebep oluyor. Peki bu iki seçenek dışında ne yapılabilir dediğinizi duyar gibiyim. O yüzden hemen cevap vereyim: Eğer hakkınızı yasal yollarla aradıysanız, haklılığınızı ispatlamaya çalıştıysanız yani elinizden geleni yaptıysanız ama yine de süreç uzadıysa ya da olaylar sizi aşıp kontrolünüzden çıktıysa, bir dost tavsiyesi olarak söylüyorum, yolunuza bakın.
Kendi hayatınızı güzelleştirin. Geleceğinizi nasıl daha iyi şekillendireceğinizi dair düşünceler üretin. Çünkü siz ilerleyip kendi ışığınızı parlatınca, size haksızlık yapanlar gölgede kalacaklardır. Bu her zaman böyledir. Çünkü ışığı olmayanlar karanlıkta kalmaya mahkumdur. Ruhu karanlık olanlar da aydınlığa ulaşamazlar. Size haksızlık yapanların geçici ışıkları bir gün mutlaka sönecektir.
Hiç Güneşin yaydığı ışıkla mum ışığı bir olur mu? Sizin temiz ruhunuz güneş gibi ışıl ışıl parlarken onların kirli dünyası mum gibi eriyecektir. Işımaya çalışırken sönecektir. Çünkü atalarımızın dediği gibi, “taşıma suyla değirmen dönmez!” Başkasına ait olan bir ışık, güzellik, fikir bir başkasında yama gibi durur. Her şey orjinaline sadıktır. O yüzden bazen kendime ister istemez şu soruyu sorarım.
Beklemeye değer mi? Yani ilahi adalet tecelli edecek diye, bana yapılan haksızlık karşılık bulacak diye oturup beklemeye değer mi? Siz yolunuza bakın, yolunuzu açın. Bırakın bazı şeyleri hayat ve zaman iş birliği içinde halletsin. Siz rüzgarı arkanıza alarak güzel günlere doğru yelken açın.