12 Eylül 1980;
Anneciğimin karnı burnunda tam 7 aylık hamile bana..
Karnında hızla büyüyorum; nasıl aş erermiş o günlerde. Ağabeyim bebek kundakta, karnında ben ha doğdum ha doğacağım.
Tam iki ay sonra kasımın 12 sinde bi arabanın içinde beni dayımın yardımıyla nasıl doğurduğunu ve o iki ayı hala dinlerim anneciğimden..
"Ah benim darbe çocuğum seni doğurdum ya bilsen nasıl doğurdum.."
"Baban kimbilir hangi karakolda ben karnım burnumda yak yak bitmedi o kitaplar; hangisine sakıncalı derler hangisine demezler bilemedim yaktıydım hepsini de mecmualarıma üzülürüm hala genç kızlığımdan beri koleksiyon yapmıştım" der başlar anlatmaya..
Ben annemin karnında emin yerdeydim de kolay geliyordu dinlemesi, anlatırken ağlaması anneme düşerdi. Kemal'i andık yine; "solcu göçmen Kemal".. Babam yok ortalıklarda; sokağa çıkmak yasak, para yok, ekmek olsa tüp yok. Bi bebek kundakta ben ha geldim ha gelicem; anneciğim yalnız.
Aşağıdan biri fısıldayarak seslenir;
Solcu Göçmen Kemal: "Saadet al bunları ben yine getircem bişeyler"
Bi avuç ceviz.. Bazen fındık... "Sen de çok emeği var Kemal'in" der her aklına geldiğinde "Allah razı olsun, neredeyse iyi olsun.."
Solcu Göçmen Kemal tutuklanmış, daha doğrusu en son tutuklandı demişler.
"Bir daha da haberini almadık kimbilir ne oldu?"
12 Eylül 1980;
210 bin davada 230 bin kişinin yargılandığı; bunlardan 517 kişinin idam edildiği, 171 kişinin işkenceden öldüğü, 14 bin kişinin yurttaşlıktan çıkarıldığı, filmlerin yasaklandığı,türkülerin susturulduğu, kitapların yakıldığı 12 Eylül Darbesinde kimlerimize neler oldu...
Bugünlerde Kadına şiddeti, Çocuğa şiddeti, hayvanlara şiddeti; Şiddeti avaz avaz durdurmaya çalışırken bir taraftan, tarihe utanç diye kazınmış; ülkemize, insanlarımıza yaşatılan en büyük şiddetlerden birinin yıldönümünde yine konuşacaklar, yine kınayacaklar 12 Eylül Darbesini sanki bitmiş geçmiş gibi..
Geçenlerde okuduğum bir psikoloji yazısında Şiddet'in insan üzerindeki etkisinin hiçbir zaman geçmeyeceği yazıyordu.Tam olarak şöyle diyordu; "Şiddete maruz kalan her birey ya şiddete eğilimli olur ya da şiddet gösterene."
Yani uğradığı şiddet bilinç altına öyle bir işlermiş ki güç o zannedermiş birey ve bu zaafa dönüşürmüş şiddet gösteriyorsa güçlüdür o ve ya şiddet uyguladığı sürece güçlü.Ya kendi güçlü olacak ya yakınında seçtiği...
Ülkemiz gibi..
Haksızlığa uğrayanın bunu kullanarak güç elde ettiğinde haksızlık yapması psikolojisi.
Başımıza geçen her iktidar gibi..
12 Eylül'den sonra gazeteler 300 gün yayın yapamadı. Vatandaşların haber alma özgürlüğü tam 300 gün boyunca yok edildi.
Peki ya şimdi?
Şimdi ben soruyorum size;
Kaç gazetecimiz yazabiliyor?
Kaç tanesi konuşabiliyor?
Kaç tanesi gerçekten haber yapabiliyor?
Teknoloji bu kadar gelişmeseydi, sosyal mecralar olmasaydı hangimizin neyden haberi olacaktı?
Demem o ki Şiddet devam ediyor!
Çünkü bilinçaltımıza yerleşmiş bir kere.
Stockholm sendromuna yakalanmış gibiyiz diycem ve Hayyam'ın şu sözleri gelecek aklınıza;
"Celladına aşık olmuşsa bir millet,
İster ezan ister çan dinlet.
İtiraz etmiyorsa bir sürü illet,
Müstehaktır ona her türlü zillet!"...
Not:
Ben de çok emeğin varmış Solcu Göçmen Kemal; her yıl 12 Eylül'de adın geçer bizde.
Her nerdeysen iyisindir umarım.