Arkadaşımla kahvaltı yapıyoruz.Yüzü, denizsiz haritalar renginde bu ara.Bugün, bunu bir kez daha farkedince,bal rengi gözlerine,elimde olmadan,biraz derince baktım. Çatalını tabağına yasladı. Peçeteye uzandı ve bana ; bu eninde sonunda olacaktı.Biliyordum, vazgeçen o olacaktı. Ben vazgeçmeye cesaret edemedim. İdare ettim hep. Biz demiştik diyenleri de duymamak için, buraya kadar sürükledim adeta,dedi.Islanmaya başlayan o güzel yüzünden çaresizliğini ve pişmanlığını okuyordum.
Vazgeçtiğiniz oldu mu hiç?
Kolay oldu mu peki? Vazgeçmek, zor duruşlu bir kelime. Vazgeçmenin eşiğinden çıkamamak, iki arada bir derede hissi ile kalmak.Vazgeçmenin zorundalığı, vazgeçmenin zorundalığının çaresizliği..
Bir çok şeyden vazgeçebiliriz. Kötü bir alışkanlıktan, sıkıldığımız bir durumdan.İçtenliğini kaybettiğine ya da içtenliğinin hiç olmadığını farkettiğimiz arkadaşımızdan.Artık zarar görmeye başladığımız birinden.İç sesimizin, yol yakınken vazgeç dediklerinden...
Vazgeçmek ne kadar zor duruşlu bir kelimeyse, " yol yakınken " o kadar çözüm içeren bir kelime.Uzatmadan, daha fazla zarar görmeden,durum karmaşık bir hal almadan, zorundalık hissine girmeden, yıpranmadan ve yıpratmadan...Saygıyı koruyarak tabi.Bazen kötü olduğu için değil,aynı duyguda olmadığımız için, farklı beklentilerimiz olduğu için ,kendimize yakın hissetmediğimiz için,ortak paylaşımımız olmadığı, artık birbirimizin hayatına hizmet etmediğimiz için, birbirimizi bir ileriye taşıyamadığımız için de vazgeçebiliriz .Evet vazgeçmek, zor duruşlu bir kelime.Vazgeçebilmek ise,derin bir nefes alıp, denizlere kanat açıp, maviye bulaşmanın huzuru gibi.