AK Parti’nin 17 yıllık kesintisiz iktidarı döneminden bütün dünyaya örnek sayabileceğimiz reformlarının başında sağlık vardı. Her platformda, ortamda bunu rahatlıkla savunuyor ve önemli bir karşılıkta buluyorduk.
Hastanelerdeki doktor ve eczane kuyrukları, 6 ay sonraya verilen röntgen randevuları, hastane morglarında rehin kalan cesetler, üniversite hastanelerinin çok pahalı olması ve Bazı hastanelerin SSK’lı vatandaşlara kapalı olması gibi onlarca sorunu Ak Parti çözdü.
Kamu hastanelerinin tek çatı altında hizmet vermesi, 112 Acil Servislerinin performansı, altyapıları, insan kaynakları, hava, deniz kara araçları, bebek ölümlerinin azalması, dünyanın çok az ülkesinde yapılabilen ameliyatların ülkemizde yapılabiliyor olması. Şehir Hastaneleri projeleri, her vatandaşa aile hekimi, evde bakım…
Saymakla, yazmakla bitmeyen sağlık hizmetleri zinciri
20 yıl öncesine kadar, Afganistan, Suriye, Irak standartlarında sağlık hizmeti alan bir ülkeden bugün Dünya Sağlık Turizminde ve sağlık hizmetlerinde çok büyük paya sahip olan bir bölgesel sağlık üssü, tedavi merkezi haline geldik. Bu başarı hikayemizi gururla anlatıyorduk.
Şimdi bu süreç resmen bloke ediliyor. Onca yılın deneyimi birikimi heba ediliyor.
Sadece tanığı olduğum iki vakadan örnekler vereceğim.
İzmirli esnaf arkadaşım 10 yaşlarındaki kızlarını Bursa Medipol Hastanesine götürüyor. Kalp ritimlerinde düzensizlik var. Küçük bir cerrahi operasyon yapılıyor. SSK’sı olan hastadan 30 bin TL para alınıyor. SSK kurumundan ne kadar para alınacağını, nasıl bir faturanın kesileceğini siz düşünün. Hastane ise Sağlık Bakanı Fahrettin Koca'nın.
Medipol hastaneler zincirinin faturaları Ak Partililer arasında çok konuşuluyor lakin yürekli bir milletvekili çıkıp ‘’Sayın bakan lütfen bari siz yapmayın” diyemiyor.
Hiçbir Ak Partili “ Medipol hastaneler zincirinin vatandaşlardan ve SSK’dan kestiği paraları sorgulamak bana düşmez” diyemez.
Partinin en eski üyesi olarak ben diyorum ve be gelişmeden kaygı duyuyorum.
Kaygım sadece bununla sınırlı değil.
Devlet/kamu hastanelerinde ise hizmet kalitesi çok düştü. İşim gereği bolca seyahat ediyorum. Sanki gizli bir el Devlet Hastellerinde sağlık hizmetlerinin kalitesini düşürmek ve hastaları özel sağlık kurumlarına yönlendirmek için özel çaba sarf ediyor.
İzmir’deki Ege ve Dokuz Eylül Üniversitesi hastanelerin hali içler acısı. Her bakımdan dökülüyorlar.
Ege Üniversitesinde bizzat tanığı olduğum bir olayı aktaracağım.
Diyarbakır’dan gelen prostat kanseri hastamızı Ege Üniversitesi Üroloji Bölümümden bir profesöre muayene ettirmek istedik. Bize izinli olduğu söylendi. Özel polikliniğe yönlendirildik. Lüks bir gökdelende yüklü bir muayene ücretini ödedikten sonra bizden MR çekmemiz istendi. Üniversite hastanesinde 3 ile 5 ay sonrasına gün veriliyordu. Bizim profesör devreye girdi. Orada çalışan birisine yönlendirdi. Fazladan bir bahşişle o süreci de geride bıraktık. Sıra ameliyata geldi. Bu kez ‘’ameliyat için İstanbul’da özel bir hastaneye yönlendirildik. Tam 100 bin TL ameliyat parası istendi” Bizim profesörde ameliyatlarını İstanbul’da özel hastanede yapıyormuş.
Anladığım kadarıyla Ege ve Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanelerindeki doktorların çok önemli bir kısmı tıp fakültelerini arka bahçeleri olarak kullanıyor. Kamu hastanelerinden özel hastanelere hasta geçişi köprüsünü oluşturuyorlar.
Ege Üniversitesinde çalışıyor gibi görünen, çoğu cerrahın tamamen dışarıya çalıştığını ameliyatlarını İstanbul, Ankara, Bursa, Adana, Gaziantep gibi kentlerdeki özel hastanelerde gerçekleştirdiklerini bu süreçte detaylı biçimde öğrendik.
Bu iki hikâyeye yüzlerce örnek ekleyebiliriz.
Acil çözüm istiyoruz.
Sağlık sektöründeki rekabet, kuralsız bir ticarete dönüşmüş.
Sayın Cumhurbaşkanımızın haberi olsun.