250 hektarlık bir alan
Kemaraltı çarşısı ve çevresindeki yapılardan, sosyal yaşam alanlarından söz ediyoruz.
İstatistikler göre dünyanın en büyük ve en eski açık ticaret merkezi. Çok sayıda uygarlığın tanıklığını yapmış, ayakta kalabilmiş binlerce yapı şimdi birer birer yıkılıyor. Aynı hızla yağma ve talan ediliyor. Sabah “çok güzel bir eser” diye fotoğrafladığınız bir yapının bir sonraki gün gün yok edildiğini hatta otopark tabelası dikildiği görebilirsiniz.
Bölge Suriyelilerin Denetiminde
Evlerin, otellerin, hanların, hamamların işyerlerinin çoğuna şimdi Suriyeli sığınmacılar yerleşmiş. Çoğunu da satın almışlar. Bölge tamamen el değiştirmiş. İş hanlardan gruplar halinde çıkan 20’li yaşlardaki esmer tenli gençler Çukur ve Kurtlar Vadisi setlerinde rol almış gibi heybetli heybetli yürüyorlar. Bunların çoğu Türkiye’ye geldiklerinde 15 yaşlarındaydılar. Arapça konuşuyor ve oldukça şık giyiniyorlar. Bu bölgede yolunuzu şaşırsanız Türkçe soru sorabilecek kimseyi bulamayabilirsiniz. Gençlerin takılarındaki altınların yoğunluğu sizi şaşırtabiliyor. Bir Suriyeli bu bölge için “Dünyanın en büyük insan kaçakçılığı merkezi “derken çok rahat konuşuyor.
Mekanların çoğunda vergi levhası bulunmuyor.
Ortadoğu ve Afrika ülkelerden gelen on binlerce düzensiz göçmen buradaki otellere, evlere yerleşiyor. Sonra uluslararası organizasyon/operasyon gücüne kavuşmuş insan kaçakçılığı örgütleri vasıtasıyla başka ülkelere transfer oluyorlar. Deniz yoluyla gidenlerin yaşadıkları dram, ölümler, boğulmalar, açlık, sefalet ülkemizde haber değeri bile taşımıyor.
Bu Kemaraltı/Kadifekale bölgelisinin sosyolojik fotoğraflarından sadece birisi. Yüzlerce kareyi bunun dışında tutuyoruz. Örneğin; 5-10 yıl sonra bu Suriyeli gençler ne olacak?
Eğitemiyoruz, sosyal/kültürel yaşama dahil edemiyoruz. Sorunu sahiplenmiyoruz ve sıfır entegrasyonla meseleyi gelecek kuşaklara bırakıyoruz.
Bölgedeki yıkımı, tarihi dokuyu görüntülemek üzere çıktığımız yolda bunlar sadece objektifimize takılanlardır.
2 BİN DOLAYINDA TESCİLLİ YAPI TESPİT EDİLMİŞ.
Kadifekale/Kemaraltı üçgeninde ancak 2.000 dolayında yapı tescilli edilmiş. Diğerlerinin kaderi orada yaşayanların kararına bırakılmış. Anıtsal değerdeki bazı yapılar, sivil mimarinin ihtişamlı eserlerinin birer-birer yıkılışını, yok edilişine tanık oluyoruz. 5 yılda çektiğim fotoğraflara bakıyorum. Çoğu binayı artık göremiyoruz.
3 bin yıllık tarih öylesine hızlı yağmalanıyor, talan ediliyor ki… bazen kadife kaleye çıkıp alabildiğince bağırmak istiyorsunuz.
Bu kentte, Belediyeler yok mu?
Üniversiteler yok mu?
Sivil Toplum Örgütleri yok mu?
En önemlisi basın yok mu?
Başkalarına göre olabilir. Lakin ama bana göre kesinlikle yok.
5 yıldızlı otellerde, belediye başkanlarının, valilerin, rektörlerin makamında, kokteyllerde, balolarda çekilen/paylaşılan gösterişli fotoğraflardan ibarettir İzmir.
Birkaç sergi fotoğrafıyla Kadifekale’ yi kurtardığımızı sanıyoruz.
Bir kentin geçmiş ve yakın tarihinin yok edildiğini, sıradanlaştırıldığını, kimliksizleştirildiğini, çocuklarımızın geleceğinin aslında yağmalandığını kaç kişi yazabiliyor?
Cami, medrese, sinagog, han, atölye, otel, hamam, kilise, okul, çeşme yaşama ve geçmişe dair ne varsa ya yıkılmış ya da yıkılmak üzere. Çok kültürlü, dilli, renkli bir mozaik paramparça ediliyor. Oysa burasının turizme kazandırılması durumunda ‘turist yoksunu’ İzmir’e katacağı potansiyeli en sıradan vatandaşımız bile çok iyi biliyor. Anlatmaya gerek yok sanırım. Yanı başımızdaki Yunanistan’ da sınırlı sayıdaki Osmanlı eserinin dünyaya nasıl pazarlandığını birçoğumuz görmüşüzdür.
TARKEM (Tarihi Kemeraltı İnşaat Yatırım Ticaret A.Ş), adıyla bir şirket kurulmuş. 2012 yılında kurulan bu şirketin kurtardığı sadece 3 yapı gördüm.
TARKEM’in kaplumbağa hızıyla, hantal yapısıyla bölgede kaç eseri kurtarabileceğini düşünmek bile istemiyorum.
Halen devam eden bir restorasyonun görüntülerini aldık. Karadenizli müteahhitlerin yaptığı binalardan farksız bir inşaat tekniği uygulanıyor. Demir ve beton. Tam bir müteahhitlik faciası. Bildiğimiz, gördüğümüz sıradan bir inşaat. 8 yılda edinilen deneyim, kamudan aktarılan kaynakların karşılığı bu olmamalı. Bilindiği gibi TARKEM’in ortaklık yapısında % 38’ini kamu, %62’sini özel sektör oluşturmaktadır. İzmir Büyükşehir Belediyesi %30’luk payı ile kamu kurumları ortaklarının başını çekmektedir.
Gezerken tesadüfen karşılaştığım Basmane Hurşidiye Mahallesi Muhtarı Enis İpek ve ailesi tarafından restorasyonu tamamlanan iki binayı gezme fırsatı buldum. Aslına uygun biçimde yenilenerek İzmir’e kazandırılan bu iki eserden onlarca örneği özel sektör yoluyla çoğaltabileceğimizi düşünüyorum.
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Tunç Soyer’e sesleniyorum. Lütfen bütün ekibinizi ve Konak Belediye Başkanı Sayın Abdül Batur’u, Üniversiteden ilgili alan hocalarını, mimarlar odasını varsa başka uzman kuruluşları yanınıza alın tam bir gününüzü; Kemeraltı, Basmane, Agora ve Kadifekale’ ye ayırın. Gezmekle, görmekle belki bir gün yetmeyebilir. Ancak yağmanın boyutunu tespit edebilirseniz.
Bütün İzmir’i zenginleştirecek olan bir bölgede yaşanan yoksulluk ve utançtan hepimiz sorumluyuz. En çok da tembel, verimsiz, duyarsız, heyecansız, vizyonsuz ideolojik yerel yönetimlerdir.
Kentin tarih, ticaret, sanat kültür ve sosyal yaşam merkezi olması gereken dünyada eşi benzeri olmayan bir bölge için oluşan duyarsızlığa artık son vermeliyiz.